Estetik amaçlı uygulamalar neredeyse gündelik hayatın bir parçası haline geldi. Nişantaşı sokaklarında bir tur atıp da burnu alçılı, yüzü gözü şiş birisini görmeme ihtimaliniz en sevdiğiniz şarkıcıyı kanatlanıp uçarken görme ihtimalinizden daha düşük. ISAPS verilerine göre 2017 yılında Türkiye’de 300.000’e yakın estetik ameliyat yapılmış. Yani yüz binlerce insan güzelleşmek için bıçak altına yatmış, pek çok kişi sınırlı maddi kaynaklarını daha güzel bir vücuda sahip olmak için harcamış, işleri, ilişkileri bu süreçlerden etkilenmiş. Üstelik bunlar sadece ameliyatlar, daha bunların en az iki katı kadar ameliyatsız uygulama söz konusu.
Estetik cerrahi hayatımızda yerini aldı ve yakın zamanda bir yere gideceğe de benzemiyor. Peki estetik cerrahi ne zaman bir bağımlılık oluyor? Ne zaman bireyler, aileler, hekimler ve ülke ekonomisi bu işten zarar görüyor? Gelin bu sorunun cevabına bir göz atalım…
Estetik bağımlılığının kökeni Beden Algı (Dismorfik) Bozukluğu adını verdiğimiz bir psikolojik sorun. Hastaların defalarca bıçak altına yatmasına sebebiyet veren bu çok önemli problemi anlamadan estetik cerrahi bağımlılığını anlamlandırmayız.
Vücut algı bozukluğu olan bireyler vücutlarındaki minör bir kusura takılır ve bu kusur ile meşgul olurlar. Bazen gerçekten hafif bir kusur vardır, bazen de hastanın gördüğü kusuru ne sosyal çevresi ne de başvurduğu plastik cerrah görebilir. Hastanın kusur olarak algıladığı şey çoğu zaman normal insan anatomisinin herkeste olan detaylarıdır. Örneğin her insanın, en güzelin, en yakışıklının bile yüzü asimetriktir ama vücut algı bozukluğu olan birey bunu çok önemli, düzeltilmesi gereken bir sorun olarak algılar. Vücut algı bozukluğu olan birey sorunlu olarak algıladığı fiziksel özelliğe öylesine takılır ki bu takıntı onun gündelik aktivitelerini, iş hayatını, ilişkilerini ve sorumluluklarını yerine getirme becerisini bozar. Vücut algı bozukluğu olan bireyler her gün kayda değer bir zamanı takıldıkları fiziksel kusuru ispat etmek, kamufle etmek, daha iyi anlamak, ona çözüm bulmak için harcar. Mesela ayna karşısında saatler geçirir, cep telefonundan yüzlerce fotoğraf çeker ve bu fotoğraflara saatlerce bakar. Yüzlerce fotoğrafın içinde bir tanesi ışığa, fotoğraf açısına, vücut pozisyonuna, yorgunluğa bağlı olarak kusuru olduğundan daha abartılı gösterir, kanıt bulunmuştur, o fotoğraf herkese gösterilir, doktora o fotoğrafla gidilir. Beden algı bozukluğu olan bireyler minör kusurlara odaklanırken, gerçek fiziksel kusurlardan ve bütündeki uyumsuzluklardan hiç de rahatsız olmayabilirler. Depresyon, anksiyete, obsesif-kompülsif bozukluk gibi psikiyatrik rahatsızlıklar ve ayrılık, aldatma, dışlanma gibi duygusal travmalar çoğu zaman beden algı bozukluğuna eşlik ederler.
Beden algı bozukluğu olan bireylerin bu durum ile ilgili bir iç görüsü yoktur, psikolojik bir sorunları olduğunu asla kabul etmezler ve bu nedenle tedavi edilebilmeleri de çok çok zordur. Bir plastik cerrahın hastasına “sizde beden algı bozukluğu olduğunu düşünüyorum ve bence bir psikiyatri uzmanı ile görüşmeniz gerekiyor” demesi büyük olaydır, kıyamet kopar, komşular gelir.
Beden algı bozukluğu olan bireylerin estetik cerrahi girişimlerden ve ameliyatsız uygulamalardan “tatmin” olması çok çok zordur. Beden algı bozukluğu olan bireyler ameliyat sonrası tatminsizliklerini ve hayal kırıklıklarını çoğu zaman plastik cerrahlarına da yansıtır ve sadece kendi hayatlarını değil doktorlarının hayatını da kabusa çevirebilirler. Hasta ameliyat sonucunun başarılı olduğunu ve vücudunun daha iyi yönde değiştiğini görse ve çevresinden bu konuda pozitif destek alsa bile sonunda “tamam daha iyi oldu ama istediğim bu değildi” diyerek kendi buhranına geri döner. Hastanın ameliyat sonucundan tatmin olduğu “nadir” durumlarda, hasta ameliyattan sonra yeni bir kusur bulup bu sefer de ona takılır.
Klasik hikaye şöyledir; beden algı bozukluğu olan hasta ameliyattan sonra doktorunun karşısına geçip ameliyat sonucundan “mutlu olmadığını” ifade eder. Talep bir ameliyat daha yapılıp durumun düzeltilmesidir. Israrcı olunur, doktor taciz edilir, dava açmakla tehdit edilir. Bazen doktor hastanın ısrarına yenik düşer ve “düzeltici” ameliyatı yapar, ancak elbette arzu edilen düzelme asla elde edilemez. Artık o doktor hastanın gözünde yeteneksiz, işini bilmeyen, paragöz, kaba, duyarsız ve daha niceleridir. Hasta bu noktada bir başka doktora gider ve talebini tekrarlar. Çoğu zaman gittiği doktorların önemli bir bölümü hastanın isteğini geri çevirecektir. Bu sebeple hasta doktorlar arasında gezmeye başlar ve o kadar kararlıdır ki sonunda kendisini ameliyat edecek ya tecrübesiz ya da egosu yüksek bir doktor bulur ve istediği ameliyatı veya ameliyatsız uygulamayı yaptırır. İşte estetik bağımlılığının kısa bir özeti..
Yahu kardeşim siz nasıl doktorsunuz, bu hastaları ameliyat etmeyin olsun bitsin…
Maalesef işler o kadar basit değil. Dört dörtlük vücut algı bozukluğu olan hastaları elbette ameliyat etmiyoruz. Beden algı bozukluğu olan hastayı ameliyattan önce fark edebilsek arkamıza bakmadan kaçarız, hiçbir plastik cerrah sırf para kazanacağım diye böyle bir hasta grubuyla uğraşmak istemez. Ancak hastaların büyük çoğunluğunda ameliyat öncesinde sorunu tanımak mümkün olmuyor. En önemli tanı zorluğu hastalarda gerçekten estetik kusur oluşturan bir fiziksel sorunun ve örtülü bir beden algı bozukluğunun bir arada olması. Biz ameliyat öncesi muayenede beden algı bozukluğu risk faktörlerini analiz ederiz. Hasta doktorları gezmişse, daha önce gittiği doktorları karalıyorsa, görüşmede sürekli eliyle bir yerlerini düzeltiyorsa, ameliyat beni mutlu edecek mi diye soruyorsa, fiziksel kusurları takıntı haline getirdiğini ifade ediyorsa, ben her gün ayna karşısında bir saat geçiriyorum, yüz tane fotoğraf çekiyorum diyorsa, eşlik eden depresyon, endişe bozukluğu, ayrılık veya aldatma gibi bir duygusal travma öyküsü varsa tanı kolay. Ancak çoğu zaman beden algı bozukluğu olan bireyler bu rahatsızlığa ilişkin belirleyici detayları doktordan son derece profesyonel biçimde saklarlar. Çoğu zaman da ameliyat öncesi örtülü olan beden algı bozukluğu ameliyat sonrasında şiddetlenir ve aşikâr hale gelir. Bu sebeple bazen en tecrübeli hekimler bile bu tanıyı ancak ameliyattan sonra koyabilir ve ben bunu nasıl anlayamadım diye yakınıp durur.
Ancak biz plastik cerrahlar bu oyundaki tek aktörler de değiliz. Türk Plastik Cerrahi Derneği’nin yıllardır mücadele ettiği dev gibi bir merdiven altı estetik endüstrisi mevcut. Yıllardır sonuç alamadığımız uzmanlık alanları arasında sınır ihlalleri sorunu var. Yani biz yapmasak da hastalar kafalarındaki işlemi yaptıracak birilerini buluyor.
Estetik Bağımlılığı Ne Değildir?
Hepimiz vücudumuzun bazı yerlerini beğenmeyiz ve daha iyi yönde değişmesini arzularız. Bu durum tamamen doğaldır ve estetik cerrahinin temel varoluş sebebidir. Bir kişinin gerçekçi beklentilerle ve bilinçli olarak birden fazla estetik müdahale geçirmesi konu komşunun yakıştırdığı gibi “estetik bağımlılığı” değildir.
Estetik cerrahideki temel prensiplerden birisi bütünsellik prensibidir. Örneğin yaşlanan bir yüzün gençleştirilmesinde ne kadar bütüncül bir tedavi planlanırsa o kadar doğal ve harmonik bir sonuç elde edilir. Yüzünü gerdiren ancak boynunu ve göz çevresini tedaviye dahil etmeyen bir hastada gerilen yüz yapay biçimde genç görünürken tedavi edilmeyen yerler olduğundan da yaşlı görünecektir. Bu durumda hastanın ikinci, üçüncü seanslarda yüzünde eksik kalan yerleri tamamlaması estetik bağımlılığı değil bütünsellik prensibinin bir gereğidir.
Estetik cerrahideki bir diğer temel prensip “idame” prensibidir. Zaman tüm cerrahi değişimlere üstün gelir. Estetik uygulamalar ile elde edilen sonucun korunması arzulanıyorsa tedavinin belli bir zaman sonrası tekrarlanması gerekebilir. Örneğin botulinum toksin Dolgu gibi süreli tedavilerde uygulamanın etkisi geçtiğinde etkiyi idame ettirmek için uygulamayı tekrarlamak gereklidir. Hastanın 6 ayda bir botulinum toksin/Dolgu’nun tekrarlanması için doktora gitmesi estetik bağımlılığı değil “idame” prensibinin bir gereğidir. Benzer biçimde 18 yaşında meme protezi ameliyatı olan bir genç kadın doğum sonrasında, kilo alıp vermesi durumunda veya yaşlanma sürecinde meme şeklinin korunması için ek cerrahi işlemlere ihtiyaç duyabilir. Bu durumda da tekrarlayan ameliyatlar estetik bağımlılığı değil idame prensibinin bir gereği olarak değerlendirilmelidir.
Estetik ameliyat adayı tüm hastaların arkalarına yaslanıp, kendilerine “bende beden algı bozukluğu olabilir mi” sorusunu açık yüreklilikle sormasında fayda var. Bu soruya tek başınıza cevap veremeyebilirsiniz ama her zaman bir psikiyatrist veya plastik cerrahtan fikir alabilirsiniz. Günümüz toplumunda yapılan bilimsel araştırmalar, erişkin bireylerin %80’inden fazlasının fiziksel görünümünden memnun olmadığını ve bu konuda “kaygılı” olduğunu göstermektedir. Bir araştırmada burun estetiği hastalarının %30’una yakınında beden algı bozukluğu belirtilerinin mevcudiyeti gösterilmiştir. Eğer bu yazıda okuduklarınız size bir nebze de olsa kendinizi anımsattıysa, bir durup düşünün, belki de köprüden önceki son çıkışta olabilirsiniz.
Sevgiyle kalın, Güzel kalın…
Estetik Uygulamalar hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için Doç. Dr. Ozan Bitik'in resmi web sitesi www.ozanbitik.com'a erişebilirsiniz.