Blog’umu takip edenler sorunun cevabını bilir, etmeyenler için konu tekrarıyla başlayalım.
Neydi yüz estetiğinin 3 temel prensibi?
Bütünsellik, bireysellik ve bilimsellik.
Bunlardan birisi olmadan diğerleri anlamsızdır. Yüz estetiğindeki tüm uygulamalar bu 3 temel ilke ile uyumlu olmalıdır.
Bu yazıda “bilimsellik” ilkesine yoğunlaşacağız.
Yüz estetiğinde bizim uygulayacağımız sizin de uygulatacağınız tüm tedavilerin “bilimsel” olması zorunludur.
Mesela “X” tedavi yöntemi keşfedildikten sonra hemen internette pazarlanıp hastalara uygulanmaya başlanamaz, başlanamamalı. Siz bakmayın güzel vatanımızda böyle olduğuna, standartlarınız uluslararası düzeyde olsun.
Bir tedavinin insanlarda uygun olup olmadığını öncelikle bir bilimsel ve etik kurul inceler. Bu kurullar üniversiteler, sağlık bakanlığı, FDA vb. kuruluşların bünyesinde oluşturulur. Modern çağda bu bir gerekliliktir.
Bir çalışma dizayn edersiniz, bu çalışmaya dahil olan hastalar bu tedavi yönteminin henüz “deneysel” olduğu konusunda bilgilendirilirler. Sonra deneyler başlar, bilimsel yöntemler ile veri toplanır. Bu verilerin objektif olması yani, bireysel beğeni ve kanaatlere değil ölçüme dayalı olması şarttır. Plastik cerrahide bu veriler standardize fotoğraflardan, 3 boyutlu modellemelerden, radyolojik tetkiklerden ve diğer çeşitli araçlardan elde edilebilir. Çalışmanın bitiminde veriler istatistiksel olarak analiz edilir ve sonucun istatistiksel açıdan anlamlı olup olmadığı belirlenir. Klinik olarak gözlemlenebilen farklar çoğu zaman istatistiksel olarak da desteklenirken, sadece istatistiksel minör farklar bazen klinikte bir anlam ifade etmez. Sonra yaptığınız çalışmayı bilimsel kongrelerde sunar ve bilimsel camianın saygın dergilerine yayınlanması için gönderirsiniz. Bu dergilerde 5-6 farklı hakem yazınızı bilimsellik, etik, bilgi birikimine katkı, özgünlük gibi açılardan inceler ve 1 tanesi bile reddederse yazı bilimsel makale olarak yayınlanmaz. Saygın bilimsel dergiler kendilerine gelen yazıların kabaca %10 kadarını yayınlar, diğerlerini ise elerler.
Bilimsel olarak yayınlanmamış her şey “hikayeden” ibarettir.
Bilimsel olarak yayınlanmış her şey de ilerleyen zamanlarda eleştiriye, çürütülmeye açıktır.
Gelelim kök hücre meselesine...
Kök hücre vücuttaki diğer hücre tiplerine dönüşme becerisine sahip olan bir hücre tipidir.
Tıbbi olarak kullanımı kanun dışı olan embriyojenik kök hücreler ve tıbbi araştırma safhasında olan mezenkimal kök hücreler olarak iki temel grupta toplayabiliriz. Kök hücreler mesela laboratuar ortamında, kemik, kıkırdak, yağ dokusu, bağ dokusu, damar dokusu gibi çeşitli doku tiplerine dönüşebilir ve hasarlı dokuların tamirine yardım edebilir.
Biz klinikte kök hücreleri en sık olarak yağ dokusundan elde ediyoruz. Yağ dokusu liposuction ile alınıyor, özel bir dizi işlemden geçiriliyor ve doku içerisindeki kök hücreler ayrıştırılabiliyor. Hatta bu hücrelerin sayısı kültür ortamında çoğaltılarak arttırılabiliyor. Sonra bu hücreler çeşitli deneysel ve klinik çalışmalarda kullanılıyor.
Sizin için önem arz eden kısmı en baştan netleştirelim:
Yağı aldık,
Birkaç bin dolar harcayarak yağın içerisindeki kök hücreleri izole ettik ve hatta hücreleri kültürde çoğalttık,
Sonra bu hücreleri taşıyan sıvıyı enjektöre çektik,
Sonra yüzünüze enjekte ettik…
İşlemin özeti bu.
Buraya kadar herşey net.
Peki sonrasında ne oluyor burası bulanık.
Bu hücreler hangi şartlarda yüzünüzdeki hangi hücre tipine dönüşecekler, nasıl bir klinik etki olacak, dışarıdan bakılınca gözle görülür bir fark oluşacak mı?
Daha genç görünecek misiniz?
Ne kadar kök hücre ile ve ne kadarlık bir maliyet ile ortalama ne kadar genç görünebilirsiniz?
Görsel bir etki elde edilebildiyse bu kalıcı mıdır? Geçici midir? Tekrarlanmalı mıdır?
Nanofat / İzole kök hücre / Kültürde çoğaltılmış kök hücre/ Kök hücreden zenginleştirilmiş yağ greftleri ile elde edebildiğimiz sonuçlar arasında klinik olarak gözlemlenebilen bir fark var mı?
Kök hücre uygulamaları yaşlanma sürecini yavaşlatır mı? Geri döndürebilir mi?
Bu sorular henüz cevapsız.
Nokta.
Bu konu öyle bir medyatize ediliyor ki, hastaların hayal gücü elektrikleniyor.
Hele bir de birkaç ünlü kişinin adıyla spekülasyon yapılıysa
Zannediyorlar ki çok ileri bir teknoloji, hücreler alınacak, verilecek ve o hücreler sihirli bir biçimde cildi yenileyecek, yaşlanma yavaşlayacak, yüz gençleşecek.
Durum böyle değil.
Klinikte gözlemleyebildiğimiz kadarıyla yağ dokusundan elde ettiğimiz kök hücreler, uygulama sonrası 1 yıl içerisinde cilt yüzeyinde “hafif bir kalite artışı” oluşturuyorlar. Cilt yapısında, bağ doku organizasyonunda, pigmentasyonda, yüzeydeki güneş hasarında düzelme oluyor. Cilt lekeleri azalıyor. Bu cilt gençleştirme etkisini ilk olarak yüze yağ doku transferi yaptığımız hastaların uzun dönem takiplerinde fark ettik. Hastaların yüzünde sadece yağ dokunun transferi ile açıklanamayan bir “deri kalitesinde artış” oluyordu. Sonradan doku seviyesindeki bu iyileşme yağ doku içerisindeki kök hücrelerin varlığı ile ilişkilendirildi.
Sonra, acaba yağ doku içerisindeki kök hücre oranı arttırılırsa klinik olarak gözlemlediğimiz gençleşme etkisinde bir artış olur mu sorusu ortaya çıktı. Yüz gençleştirme uygulamaları açısından bu sorunun güncel cevabı hayır. Yani birkaç bin dolarlık ek maliyet gerektiren kök hücre izolasyon/zenginleştirme işlemlerinin klinikte gözlemlenebilen bir ek faydası yok. Açıkça belirtmek de fayda var yüze kök ücre uygulaması yaşlanma sürecinde ortaya çıkan sarkma, elastikiyet kaybı, gevşeme, cilt altı hacim kaybı gibi unsurlara herhangi bir fayda sağlamıyor.
Deneysel çalışmalarda kök hücreden zenginleştirilmiş yağ doku transferlerinde, yağ doku sağ kalım oranının yükseldiği yönünde bilimsel kanıtlar mevcut. Bir yağ doku transferi işleminde verilen yağın %20-30 kadarı kurtuluyorsa, kök hücreden zenginleştirme bu oranı %5-10 kadar arttırabiliyor.
Ancak literatüre bakıldığında yağ doku olmaksızın tek başına izole kök hücre uygulamasının insan yüzünde gözle görülen bir gençleştirici etkisi olduğunu gösteren hiçbir klinik çalışma yok.
Farede var. İnsanda yok.
Kök hücre konusunda bir diğer sapkınlık da özünde kök hücre ile hiçbir alakası olmayan işlemleri “kök hücre popülarite dalgası” altında yutturmak. Bunun en sık örneği PRP uygulamasının “kök hücre” diye pazarlanmasıdır. PRP içerisinde kanınızda bulunan pıhtılaşma hücreleri (platelet) mevcuttur ve bunlar kök hücre değildir.
Bir diğeri “kök hücre kremleri” dir.
Tam bir şarlatanlık. Herhangi bir canlı hücrenin krem yoluyla deri bariyerini geçip vücutta etkin olabilmesi mümkün değildir. İnsanın yaradılışı ile bağdaşmaz. Kremin yemek masanızı delip, yere düşmesi ne kadar imkansız ise bu da o kadar imkansızdır.
Günümüzde kozmetik amaçlı kişiselleştirilmiş hücre tedavisi olarak FDA tarafından onaylanmış tek tedavi yöntemi “fibroblast kültürü” uygulamasıdır. Bu uygulama bir hücresel tedavi olmakla birlikte bir kök hücre tedavisi değildir. Kulak arkasından deri alınır, bu derideki fibroblast hücreleri ayrıştırılır, 3 ay kültürde çoğaltılır ve yüze enjekte edilir. Etkilidir ama çok pahalıdır. Etki/Fiyat oranı düşük bir uygulamadır.
Kök hücre izolasyonunu sadece çok özel donanıma sahip fütürist doktorların yaptığı bir bilim kurgu uygulaması gibi düşünmeyin.
Her plastik cerrah liposuction ile insan vücudundan 100 ml yağ alabilir. Bu yağı bir şirkete veriyorsunuz, size enjektörde kök hücreleri geri veriyorlar, alıp enjekte edeceksiniz bu kadar da basit. Herhangi bir yatırım veya masraf gerektirmiyor. Tüm masraflar hasta tarafından karşılanıyor. Hastanızın sınırsız kaynakları varsa, çok düşünmenize gerek yok.
Ancak eğer hastanız bu işlem için çok değerli zamanını, emeğini harcayarak biriktirdiği kaynakları kullanacaksa, fiyat/fayda oranını hastanızın lehine düşünmek durumundasınız.
Ben kendi klinik pratiğimde, kök hücre etkisi istediğim durumlarda “nanofat” işlemini tercih ediyorum.
Nanofat işleminde yağ dokuyu alıp bir filtreden geçiriyorsunuz, bu filtre yağ hücrelerinin %95’ini öldürüyor. Kök hücreler filtrasyona dayanıklı olduğu için kurtuluyor. Sonra bu filtre edilmiş yağı çok ince iğne veya kanüllerle deri/deri altı dokuya uygulayabiliyorsunuz. Yağ hücreleri zaten ölü olduğu için vücut bunları 4-6 hafta içerisinde tamamen temizliyor. Kök hücrelerin, parçalanmış yağ hücrelerinin enkazı arasında “dokuda hasar var” sinyali alıp, rejeneratif potansiyel kazandığı yönünde henüz ispatlanmamış teoriler var. Nanofat uygulamasında kök hücre izolasyonunu laboratuar değil vücudumuz yapıyor. İşlem 5-10 kat daha ucuz. Klinik etki neredeyse özdeş.
Nanofat uygulamasını, derinin yaralanmaya bağlı hasarlı olduğu durumlarda, ağız ve göz çevresindeki yüzeysel kırışıklıkların tedavisinde, yaşlanmaya bağlı hacim kaybını yavaşlatmak amacıyla kullanıyoruz.
Faydası var, mucize beklemeyin.
Kök hücre tedavilerindeki güncel durum konusunda daha detaylı bilgi almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.
Eğer İngilizceniz yeterli ise Google’da kamuya açık erişimli şu makaleye de göz atabilirsiniz.
The Role of Stem Cells in Aesthetic Surgery: Fact or Fiction? Plastic and Reconstructive Surgery, Ağustos 2014, Adrian Mc Ardle (Stanford Üniversitesi, ABD)
Sevgiyle kalın
Güzel kalın
OB
Estetik Uygulamalar hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için Doç. Dr. Ozan Bitik'in resmi web sitesi www.ozanbitik.com'a erişebilirsiniz.